Kingdom Come: Deliverance 2 - İNCELEME

İlk oyunun piyasaya sürülmesinin üzerinden geçen altı uzun yılın ardından, Kingdom Come: Deliverance 2, Henry of Skalitz’i bir sonraki macerasına taşırken oyuncuları da Orta Çağ’ın tarihsel açıdan en doğru, en gerçekçi ve en etkileyici video oyun rekreasyonlarından birine geri döndürüyor. İlk oyunun bıraktığı mirası devralan bu devam oyunu, hem oynanış mekanikleri hem de görsel anlamda önemli geliştirmeler sunuyor. Daha büyük ve tatmin edici bir açık dünyayla birlikte, sürükleyici ve cesur bir anlatı da vaat ediyor. Üstelik bu hikâye, yalnızca keyif almakla kalmayıp aynı zamanda takip edilmesi de kolay bir yapıya sahip. Bütün bu unsurlar göz önüne alındığında, Kingdom Come: Deliverance 2, uzun bekleyişe fazlasıyla değdiğini kanıtlıyor.

Ancak bu oyunu doğru bir şekilde değerlendirebilmek için, ne olduğundan çok ne olmadığına bakmak gerekiyor. Dragon's Dogma 2 veya The Elder Scrolls V: Skyrim gibi destansı bir fantezi RPG’si değil. Büyüler, ejderhalar ya da doğaüstü güçler barındırmıyor. Bunun yerine, oyuncuları 15. yüzyıl Bohemya’sına götüren, gerçek tarihsel olaylardan ve atmosferden beslenen bir anlatı sunuyor. Kingdom Come: Deliverance 2, esasen bir Orta Çağ simülasyonu niteliğinde ve kendi hikâyesini anlatırken oyuncuları o dönemin gerçeklerine sadık bir dünyaya çekmeyi amaçlıyor.

Bu noktada, oyunun tasarım tercihleri büyük önem taşıyor. Günümüz RPG oyunlarında yaygın olan uçsuz bucaksız özgürlük anlayışı yerine, Kingdom Come: Deliverance 2 bilinçli bir şekilde kendisini belli sınırlarla çevreleyerek gerçekçiliğe odaklanıyor. Bu durum, kimileri için bir sınırlama gibi görünse de, aslında oyuncuya modern RPG’lerin çoğunda bulunandan daha özgün bir rol yapma deneyimi sunuyor. Oyunun temel amacı, oyuncuya bir kahramanlık hikâyesi yaşatmaktan ziyade, dönemin gerçeklerine uygun bir yaşam deneyimi sunmak. Bu bakış açısından değerlendirildiğinde, Kingdom Come: Deliverance 2, tam olarak olmak istediği şeyi başarıyla yerine getiren bir oyun.

Tüm bu unsurları bir araya getirdiğimizde, Kingdom Come: Deliverance 2, şüphesiz 2025’in en dikkat çekici ve en iyi oyunlarından biri olmaya aday. Eğer tarihsel gerçekçiliği temel alan, derin bir rol yapma deneyimi arıyorsanız, bu oyun sizi hayal kırıklığına uğratmayacaktır.

Kingdom Come: Deliverance 2 – Canlı ve Nefes Alan Bir Orta Çağ Dünyası

Tıpkı ilk oyunda olduğu gibi, Kingdom Come: Deliverance 2’nin en büyük yıldızı, titizlikle hazırlanmış Orta Çağ dünyası. Ancak bu kez, her biri mükemmel bir şekilde uygulanan çok sayıda iyileştirme bulunuyor. Özellikle dünya, önceki oyuna kıyasla çok daha canlı ve dinamik bir hale getirilmiş. Oyuncuların giyim tarzından hareketlerine kadar hemen hemen her şeye tepki veren NPC’ler sayesinde, etkileşimli ve gerçekçi bir atmosfer yaratılmış. Elbette, bu dinamik dünya ilk oyunun da öne çıkan özelliklerinden biriydi, ancak devam oyununda bu sistem çok daha ileri taşınarak, oyunculara gerçekten yaşayan ve nefes alan bir ortam sunmayı başarıyor.

Bu atmosferin bu kadar güçlü hissedilmesinin en büyük nedenlerinden biri, ana karakter Henry’nin sıradan bir insan olması. Çoğu RPG oyunu, oyuncuları önceden belirlenmiş bir kaderi olan, dünyayı kurtarmaya yazgılı bir kahraman olarak konumlandırır. Böyle oyunlarda karakterler genellikle doğaüstü yeteneklere sahip olur veya en azından dünyayı kurtarmak için ihtiyaç duyduğu her bilgiyi edinmiş şekilde yolculuğa başlar. Ancak Kingdom Come: Deliverance 2, bu geleneksel RPG anlatımını bir kenara bırakıyor ve gerçekçiliğe öncelik veriyor. Oyunun başında, Henry sıradan bir demircinin oğlu olarak karşımıza çıkıyor ve hatta okuma yazmayı bile zar zor biliyor. Bu bilinçli tercih, oyuncunun bir kahraman olarak öne çıkmasından ziyade, onun içinde bulunduğu dünyayı daha geniş bir perspektiften keşfetmesini sağlıyor.

Bu yaklaşımın en büyük avantajı, Kingdom Come: Deliverance 2’nin dünyasını yalnızca Henry’nin yolculuğuna odaklanmaktan çıkarıp, çevredeki hayatı da en az onun kadar önemli hale getirmesi. Örneğin, oyunun geçtiği Kuttenberg şehrinde yürürken, tüccarların NPC’lerle tıpkı Henry ile konuştukları gibi diyaloglar kurduklarını duyabiliyorsunuz. Hatta zaman zaman, anlaşmazlığa düşen NPC’lerin yumruk yumruğa kavga ettiğine bile tanık olabiliyorsunuz. Bu detaylar, oyuncunun dahil olup olmamasına bakılmaksızın sürekli hareket eden bir dünya hissi yaratıyor.

Kingdom Come: Deliverance 2’deki her NPC, belirli bir günlük programa sahip. Oyuncu veya çevresel olaylar bu rutine müdahale etmediği sürece, kendi işlerini yapmaya devam ediyorlar. Bu sistem, bir anlamda The Elder Scrolls IV: Oblivion’ın Hero of Kvatch karakterine benzer bir mantık taşıyor. Oyuncu, herhangi bir dikkat çekici hareket yapmadığı sürece, NPC’ler ona sıradan bir insanmış gibi davranıyor. Ancak bir mağazayı soymaya kalkıştığında ya da bir kavgaya karıştığında, NPC’lerin ona nasıl tepki verdiğini görmek mümkün oluyor.

Elbette, Kingdom Come: Deliverance 2’nin sunduğu dünyayı özel kılan yalnızca bu dinamik yaşam döngüsü değil. Oyunun görselliği de önceki oyuna kıyasla ciddi bir sıçrama yapmış durumda. Özellikle sinematik sahnelerde, karakterlerin saçları, zırhları ve ellerindeki kılıçları gibi detaylar çok daha gerçekçi ve ayrı
ntılı görünüyor. Oyunun 15. yüzyıl Bohemya’sını tasvir eden açık dünyası ise, keşfetmesi büyük bir zevk haline getirilmiş. Ancak bu keşif, klasik RPG’lerde olduğu gibi yalnızca güçlü zırhlar ya da ganimetler peşinde koşmakla sınırlı değil. Kingdom Come: Deliverance 2, oyuncularına unutulmaz anekdotlar, etkileyici manzaralar ve ilginç karakterler aracılığıyla dünyasını hissettirmeyi başarıyor. Bu da keşfi, bir zorunluluktan ziyade, doğal bir merakla yapılan bir yolculuğa dönüştürüyor.

Sonuç olarak, Kingdom Come: Deliverance 2, oyuncuya sıradan bir insan olmanın getirdiği zorlukları sunarken, bir yandan da inanılmaz derecede detaylı ve yaşayan bir dünya deneyimi yaşatıyor. Eğer gerçekçilik odaklı, tarihsel atmosferi güçlü bir RPG arıyorsanız, bu oyun sizi hayal kırıklığına uğratmayacaktır.

Kingdom Come: Deliverance 2 – Sürükleyici Bir Anlatı ve Derinlemesine Bir Dünya

Kingdom Come: Deliverance 2’nin yaşayan ve nefes alan dünyası her ne kadar büyüleyici olsa da, esasen oyunun sürükleyici, duygusal ve takip etmesi kolay anlatısına bir arka plan oluşturuyor. Hikâye, ilk oyunun kaldığı yerden devam ediyor ve Henry ile Sir Hans Capon’un, Bohemya Kralı Sigismund’a karşı daha fazla destek toplamak amacıyla Trosky Kalesi’ne doğru yola çıkmasıyla başlıyor. Başlangıçta hafif ve neşeli bir ton hâkim olsa da, olaylar hızla kontrolden çıkıyor ve Henry, parçaları bir araya getirerek yepyeni bir gizemi çözmek zorunda kalıyor.

Her ne kadar Kingdom Come: Deliverance 2, teknik olarak ilk oyunun devamı niteliğinde olsa da, tamamen bağımsız bir oyun olarak da oldukça başarılı bir deneyim sunuyor. Bunun en büyük nedenlerinden biri, oyunun açılış saatlerinde, ilk oyunun en önemli olaylarını geri dönüşler ve diyaloglar aracılığıyla oyunculara hatırlatma konusunda gösterilen özen. Bu sayede, seriye yeni başlayanlar da Henry’nin hikâyesine yabancılık çekmeden dahil olabiliyor. Hatta devam oyununda, geri dönen oyunculara bazı önemli diyalog seçenekleri sunularak, kendi Henry versiyonlarını yaratma şansı tanınıyor. Bu, oyunda kayıt dosyası aktarımı olmamasını telafi eden başarılı bir sistem olarak öne çıkıyor.

Kingdom Come: Deliverance 2’nin anlatısını özel kılan bir diğer unsur ise, oyundaki yan görevlerin dünyayı daha derinlemesine keşfetmeye olanak sağlaması ve ana hikâyeye daha fazla bağlam kazandırması. Yaklaşık 150 saatlik oyun sürem boyunca neredeyse tüm yan görevleri tamamladım ve hiçbirinin sıkıcı geldiğini hatırlamıyorum. Hatta en basit görevler bile kendi içinde ilgi çekici bir yapıya sahipti. Bunda, oyunun yan görevlerinin oyuncuyu Orta Çağ dünyasına daha da derinden sokma konusundaki başarısı, etkileyici seslendirme performansları ve her görevin sunduğu tatmin edici ödüller büyük rol oynuyor.

Sonuç olarak, Kingdom Come: Deliverance 2, yalnızca gerçekçiliği ve detaylı dünyasıyla değil, aynı zamanda güçlü anlatımı ve derin
lemesine hikâye anlatımıyla da öne çıkıyor. Gerek ana hikâyesi gerekse yan görevleriyle, oyunculara unutulmaz bir deneyim sunmayı başarıyor. Eğer hikâye odaklı, sürükleyici ve duygusal derinliği olan bir oyun arıyorsanız, Kingdom Come: Deliverance 2 kesinlikle beklentilerinizi karşılayacaktır.

Kingdom Come: Deliverance 2 – Oyuncu Ajansının Özgürlükle Buluştuğu Nokta

Son on yılda, oyuncu ajansı kavramı giderek daha fazla popülerlik kazandı. Geliştiriciler, oyunculara oyun dünyasında daha fazla özgürlük sunabilmek için yaratıcı çözümler üretmeye devam ediyor. İşte tam da bu noktada, Kingdom Come: Deliverance 2 parlıyor. Oyunda yapılan hemen her karar, büyük ya da küçük fark etmeksizin, dünya üzerinde somut bir etki bırakıyor. Oynanış döngüsünü kesin bir şekilde tanımlamak oldukça zor; çünkü oyuncular, herhangi bir yere gidip herhangi bir şeyi yapma özgürlüğüne sahipken, oyunun anlatısı tarafından belirli bir yolu takip etmeye zorlanmıyor. Hızlı veya yavaş ilerlemek tamamen oyuncunun kendi tercihi oluyor.

Kingdom Come: Deliverance 2, tam anlamıyla bir rol yapma oyunu ve oyunculara, eylemlerinin sonuçlarına katlanmaya hazır oldukları sürece, diledikleri her şeyi yapma imkânı sunuyor. Bu özgürlüğün en belirgin şekilde hissedildiği alan ise diyalog sistemi. Oyundaki konuşmalar, oyunculara genellikle birden fazla seçenek sunuyor ve her seçim, diyalogların ve görevlerin gidişatını büyük ölçüde değiştirebiliyor. Bu sistem, oyunculara Henry’nin karakterini, diğerleriyle olan ilişkilerini ve genel olarak oyunun hikâyesindeki rolünü şekillendirme konusunda büyük bir güç veriyor.


Ancak Kingdom Come: Deliverance 2, oyuncuların her şeyi yapabilecekleri anlamına gelse de, yapmamaları gereken şeyleri yaptıklarında bunun sonuçlarıyla yüzleşeceklerini açıkça gösteriyor. Oyunun iki açık dünya bölgesindeki evleri ve dükkânları yağmalayarak büyük bir servet kazanmak teknik olarak mümkün, ancak yakalanmak kötü sonuçlar doğurabiliyor. Neyse ki, kişisel deneyimimde, olayları konuşarak çözmeye yatkın biri olduğum için bu tür tehlikeli durumlardan sıyrılmayı başardım. Ancak, özellikle oyunun ilk aşamalarında, Henry’nin becerileri yeterince gelişmediği için, diğer oyuncular benim kadar şanslı olmayabilir.

Bu tarz sistemler, Kingdom Come: Deliverance 2’nin kayıt sisteminin oldukça maliyetli olmasıyla birleştiğinde daha da kritik hâle geliyor. Oyuncular yalnızca sahip oldukları ya da kiraladıkları bir yatakta uyuyarak, "Kaydet ve Çık" seçeneğiyle oyundan çıkarak ya da bir Saviour Schnapps içerek oyunlarını kaydedebiliyor. Saviour Schnapps, kaydetmenin en uygun yolu olsa da, nadir bulunan ve pahalı bir kaynak olduğu için sık kullanımı zor. Bu durum, bir noktada Dragon’s Dogma 2’deki hızlı seyahat sistemine benziyor; çünkü orada da haritada hızlı hareket etmeyi zorlaştıran, nadir bir kaynak gereksinimi bulunuyor. Aynı şekilde, Kingdom Come: Deliverance 2, oyuncuların suç işlemeden hemen önce kayıt yapmasını zorlaştırarak, alınan risklerin ve yapılan seçimlerin önemini artırıyor.

Ancak, tüm bu sınırlamalar ve mekanik detaylar, oyunun oyuncu ajansını kısıtlamaktan çok güçlendiren unsurlar olarak öne çıkıyor. Oyuncular, yapmayı seçtikleri şeylerde tam bir özgürlüğe sahipler ve bu özgürlük, Kingdom Come: Deliverance 2’nin en güçlü yönlerinden biri. Ana hikâye deneyimlemeye fazlasıyla değer olsa da, oyundaki yan görevler de en az ana hikâye kadar özenle hazırlanmış durumda. Oyundaki birçok görev birbiriyle bağlantılı ve bir görevde alınan karar, doğrudan başka bir görevin gidişatını etkileyebiliyor. Bu da oyuncunun yan içeriklere yönelmesini yalnızca bir "ekstra" değil, oyunun dünyasında anlamlı bir etkileşim hâline getiriyor.

Üstelik, Kingdom Come: Deliverance 2, oyunculara oyunun büyük zorluklarıyla uğraşmak yerine, tamamen farklı bir aktiviteyi tercih ettiklerinde bile kötü hissettirmiyor. Örneğin, bir hanın arkasında gübre kürekleyerek iki yabancının borcunu ödediğinizde bile, oyun bu tercihi küçük görmüyor ve bunun dünyaya etkisi olduğunu hissettiriyor. Bu, oyunun rol yapma öğelerini ne kadar derinlemesine işlediğinin bir kanıtı.

Sonuç olarak, Kingdom Come: Deliverance 2, oyunculara her açıdan gerçek bir özgürlük sunan bir RPG deneyimi yaratıyor. Oyunun hikâyesi, oynanışı ve etkileşimleri, oyuncuların yalnızca bir anlatıyı takip etmelerini değil, kendi hikâyelerini yazmalarını sağlıyor. Eğer gerçek anlamda oyuncu ajansının ön planda olduğu, seçimlerin gerçekten önemli olduğu bir oyun arıyorsanız, Kingdom Come: Deliverance 2, tam da ihtiyacınız olan deneyimi sunuyor.

Kingdom Come: Deliverance 2 – Oynanışın Özgürlüğü ve Dinamik Gelişim Sistemi

Kingdom Come: Deliverance 2’nin oyuncu ajansına yaptığı vurgu, yalnızca seçimler ve sonuçlarla sınırlı kalmıyor; aynı zamanda Henry’nin oynanış şeklini doğrudan etkiliyor. Oyundaki ilerleme sistemi, büyük ölçüde The Elder Scrolls IV: Oblivion’a benziyor. Burada, oyuncuların gerçekleştirdiği eylemler, karakterin çeşitli alanlardaki deneyimini artırıyor. Güç ve Çeviklik gibi temel istatistiklerin yanı sıra, Konuşma, Gizlilik, Kılıç Kullanımı ve Ağır Silahlar gibi daha spesifik beceriler de bulunuyor. Örneğin, Henry’nin Konuşma becerisini geliştirmek için oyuncuların NPC’lerle sık sık sohbet etmesi ve konuşma beceri kontrollerinden başarılı bir şekilde geçmesi gerekiyor.

Bu sistem, Kingdom Come: Deliverance 2’nin oyuncu ajansına verdiği önemin doğrudan bir yansıması niteliğinde. Çünkü bu mekanik, oyuncuların oyunu nasıl oynamayı tercih ettiğinin somut bir kanıtı olarak işlev görüyor. Kılıç ustalığını geliştirmek isteyen oyuncular, ne kadar çok kılıç kullanırlarsa, o alanda doğal olarak o kadar yetenekli hâle geliyorlar. Öte yandan, gizliliği tercih edenler, NPC’lerin arkasından sessizce geçerken veya kilitli sandıkları açarken Gizlilik istatistiklerini artırabiliyorlar.

Oyunda, belirli bir oynanış tarzına yönlendiren herhangi bir kısıtlama bulunmuyor. Kingdom Come: Deliverance 2, oyuncuların olaylara nasıl yaklaşacaklarına tamamen kendilerinin karar vermesine izin veriyor. Örneğin, bir görev oyuncuyu sessiz ve dikkatli olmaya teşvik etse bile, oyuncular gizli bir suikast planı yaparak ilerleyebilecekleri gibi, tüm düşmanların üzerine silahlarını çekerek de saldırabilirler. Bu, oyunun sunduğu özgürlüğün en büyük göstergelerinden biri. Her ne kadar bazı seçimler en iyi sonucu doğurmasa da, oyun oyunculara doğru veya yanlış yol kavramı dayatmadan, tamamen özgün bir rol yapma deneyimi sunuyor.

Sonuç olarak, Kingdom Come: Deliverance 2 yalnızca derinlemesine bir hikâye anlatımı ve sürükleyici bir dünya sunmakla kalmıyor, aynı zamanda oyuncunun oynanış tarzını şekillendirme konusunda büyük bir özgürlük sağlıyor. Oyundaki her beceri, oyuncunun doğrudan deneyimlediği eylemlerle gelişiyor ve bu da her oyuncunun Henry’sinin, oynanış tarzına göre farklı şekillenmesine neden oluyor. Eğer özgün ve dinamik bir ilerleme sistemine sahip, tamamen özgürlük sunan bir RPG arıyorsanız, Kingdom Come: Deliverance 2 tam size göre!

Kingdom Come: Deliverance 2 – Erişilebilirlik, Gerçekçilik ve Sürükleyici RPG Deneyimi

Kingdom Come: Deliverance 2'nin en dikkat çekici yönlerinden biri, serinin erişilebilirlik konusundaki ilerlemesi. İlk oyunun en büyük eleştirilerinden biri, öğrenme eğrisinin oldukça dik olması ve genel zorluk seviyesinin yeni oyuncular için caydırıcı olabilmesiydi. Bu, büyük ölçüde oyunun gerçekçiliğe olan bağlılığından kaynaklanıyordu. KCD2, selefinin sunduğu bu gerçekçi deneyimi koruyarak oyunu daha ulaşılabilir hâle getirmeyi başarmış.

Tabii ki, bu artan erişilebilirlik Kingdom Come: Deliverance 2’yi basit bir oyun hâline getirmiyor. Özellikle oyunun başlarında, hala zorlayıcı olabiliyor. Ancak, mekanikler daha akıcı bir hâle getirilmiş ve oyuncuların sisteme alışma süreci hızlandırılmış. Bu nedenle KCD2, seriye yeni adım atan oyuncular için daha kolay bir giriş noktası sunarken, aynı zamanda deneyimli oyuncuların da aradığı tatmin edici derinliği koruyor.

Savaş Sistemi: Daha Akıcı, Daha Akıllıca

Kingdom Come: Deliverance 2’nin savaş sistemi, önceki oyundaki beş yönlü saldırı sisteminden dört yöne indirgenerek daha rafine bir hâle getirilmiş. İlk oyundaki savaş mekanikleri ağır ve metodik bir yapıya sahipti, ancak KCD2, agresif oynanışı biraz daha ödüllendiren bir sistem benimsemiş. Dövüşler hâlâ gerçekçi, ancak savaşın temposu önceki oyuna kıyasla daha akıcı hâle getirilmiş. İlk oyunda düşmanlarla olan karşılaşmalar fazlasıyla yavaş ilerleyebilirken, devam oyununda aksiyon çok daha hızlı bir noktaya ulaşıyor.

Ancak bu yenilikler oyunun kolaylaştığı anlamına gelmiyor. Örneğin, oyunun demircilik ve simya sistemleri, sabır ve dikkat gerektiren detaylı mekaniklere sahip. Birçok oyuncu bu tür karmaşık sistemlerden kaçınmak isteyebilir, ancak KCD2, gerçekçilikten ödün vermeden erişilebilirliği artırarak bu mekanikleri daha keyifli hâle getirmiş.

Buna ek olarak, oyunun suç sistemine yapılan iyileştirmeler, KCD2’nin eskisinden daha zor olmasına neden olabiliyor. Artık bir suç işlediğinizde daha ciddi sonuçlarla karşılaşabilirsiniz. Ancak bu, oyunun sunduğu autentik ortaçağ atmosferinin bir parçası ve bu yüzden oyunun bu konuda eleştirilmesi pek de adil olmaz.

Sonuç: RPG Türünde Ustalık Dersi

Kingdom Come: Deliverance 2, tarihsel sürükleyicilik, oyuncu odaklı hikâye anlatımı ve ödüllendirici rol yapma mekaniği konusunda tam anlamıyla bir ustalık örneği sunuyor. Selefini kült bir klasik yapan unsurları daha rafine hâle getirirken, erişilebilirlik, gerçekçilik ve yaşayan dünya açısından da büyük adımlar atıyor.

Oyun, oyuncuların tarihin bir parçası gibi hissetmelerini sağlamak için mükemmel bir iş çıkarıyor. Ağır ve stratejik dövüş, seçimlere dayalı dallanıp budaklanan görevler ve yaşayan, nefes alan bir dünya sayesinde, KCD2, oyuncunun elinden tutmadan ama ona büyük bir özgürlük tanıyarak benzersiz bir deneyim sunuyor.

Tabii ki, oyun herkese hitap etmeyebilir. Ancak, gösterişten çok simülasyona odaklanan RPG’leri sevenler için, Kingdom Come: Deliverance 2 oldukça özgün ve tatmin edici bir deneyim sunuyor. Eğer oyunun derin sistemleriyle etkileşime girmeye istekliyseniz, sizi son yılların en sürükleyici ve tatmin edici RPG deneyimlerinden biri bekliyor.

Çarpıcı görselleri, rafine oynanış mekanikleri ve Henry’nin hikâyesinin sürükleyici devamıyla, KCD2, 2025’in en dikkat çekici RPG’lerinden biri olmayı şimdiden garantiliyor.