Like a Dragon Pirate Yakuza in Hawaii - İNCELEME

 

"Güzel Hawaii'ye tekrar hoş geldiniz: altın kumsallar, kristal berraklığında sular ve denizlerde gösterişli bir korsan olarak dolaşan Shimano'nun Çılgın Köpeği. Like a Dragon: Pirate Yakuza in Hawaii, Goro Majima'nın 2015'teki Yakuza 0'dan bu yana ilk kez tam teşekküllü bir kahraman olarak geri dönüşünü konu alıyor. Kiryu ile sahneyi paylaştığı Yakuza 0'ın aksine, bu kez odak noktası tamamen herkesin en sevdiği göz bantlı çılgını: Serinin en tuhaf yapımlarından birinde mükemmel başrolü üstleniyor.

Majima gibi biri her role uyum sağlar, bu nedenle Hawaii'deki Pirate Yakuza, son 15 ayda çıkan üçüncü Like a Dragon oyunu olmasına rağmen, tükenmişlik hissinden kaçınıyor. Bu açık deniz macerası, serinin en iyi yapımlarıyla yarışmasa da korsan teması, Hawaii'ye yapılan neşeli dönüşü özgün kılmaya yetiyor.

Hikâye, Like a Dragon: Infinite Wealth olaylarından altı ay sonra başlıyor. Majima, Pasifik’te bir sahilde gözlerini açıyor; buraya nasıl geldiğini, hatta adını bile hatırlamıyor. Bir zamanlar suç patronu, kabare yöneticisi ve inşaat şirketi sahibi olarak geçirdiği hikâyeli geçmişine dair hiçbir şey bilmiyor. Tek hatırladığı, Noah adında genç bir çocuğun hayatını kurtardığı ve Hawaii ile çevresindeki adaların 1600'lerden çıkmış gibi görünen çatal bıçak kuşanmış korsanlarla dolu olduğu. Majima, kendisini kısa sürede bir korsan gemisinin kaptanı olarak buluyor ve genişleyen bir ekiple birlikte, uzun süredir kayıp efsanevi bir hazinenin peşine düşüyor.

Kasaları ganimetle doldurmak nihai hedef gibi görünse de bu aslında yol boyunca kazanılan dostluklar hakkında bir hikâye. Infinite Wealth gibi, Pirate Yakuza in Hawaii de güçlü bir arkadaşlık ve yoldaşlık hissi üzerine kurulu. Oyun, absürt mizah anlayışıyla dikkat çekse de bu çılgın doğa, Majima’nın karakterine özgü bir ciddiyet ve duygusallık ile dengeleniyor.

Majima’nın Yakuza 0'dan bu yana benimsediği "Mad Dog" kişiliği, aslında hayatındaki travmalara karşı geliştirdiği bir maske gibi hissettiriyordu. Daima sevecen bir yanı vardı, ancak bunu genellikle şiddet yoluyla gösteriyordu; çünkü tekrar incinmek istemiyordu. Amnezi, oyunlarda sıkça kullanılan bir anlatı tekniği olsa da yerleşik bir karakter üzerinde uygulanması ve ona kişisel bir sıfırlama imkânı tanıması nadir görülen bir durum. Geçmişine dair hiçbir şey hatırlamayan Majima, farkında olmadan gardını indiriyor ve kendisini yıllar içinde şekillendiren sert kabuğun bazı bölümlerini törpülüyor. Yine de ölümcül durumlara büyük bir keyifle atılmaktan geri kalmıyor ve "Mad Dog" kişiliğinin, belki de bilinçaltında, her zaman onun bir parçası olarak kalacağını hissettiriyor. Ancak ekibiyle ve özellikle Noah ile olan etkileşimleri, Majima’nın gerçek karakterini açığa çıkarmasına neden oluyor.

Bu, serinin uzun süredir hayranları için Pirate Yakuza in Hawaiiyi son derece cazip bir yapım haline getiriyor. Ancak, oyunun Majima’nın iç dünyasını derinlemesine keşfetmemesi bir miktar hayal kırıklığı yaratıyor. Yardımcı karakterler ve güçlü bireysel anlar aracılığıyla etkileyici bir karakter gelişimi sunulsa da ana hikâye, Majima’nın Japonya’daki hayatından oldukça kopuk hissettiriyor ve büyük bir finale kadar sanki bir yerlerde takılı kalmış gibi ilerliyor. O noktadan sonra ise hikâye ivme kazanıyor, riskleri yükseltiyor ve serinin bilinen dramatik tonlarına geçiş yapıyor. Yine de bu noktaya kadar, ana olay örgüsünün daha hafif bir yaklaşım benimsemesi ve alt hikâyelerin absürtlüğünün ana hikâyeye sızması nedeniyle, oyun daha çok eğlenceli bir korsan macerası gibi hissettiriyor.

Majima ile zaman geçirmek her zaman keyiflidir, ancak oyun, karakterin hak ettiği derin, duygusal bir hikâye yayını sunmayı tercih etmeyerek büyük bir fırsatı kaçırmış gibi görünüyor."

"Yan hikâyeler, her zaman olduğu gibi, Pirate Yakuza in Hawaii’nin en güçlü yanlarından biri olmaya devam ediyor. Bu hikâyeler, popüler olmayan bir sokak sanatçısının zorluklarından, gemisindeki kötü iş/yaşam dengesi nedeniyle isyan eden mürettebatına çözüm arayan başka bir korsan kaptana kadar geniş bir konu yelpazesine yayılıyor. Bazıları tamamen çılgın ve komik, bazıları ise oldukça duygusal ve yürek burkucu anlar içeriyor. Üstelik Infinite Wealth’te tanıdığımız bazı karakterlerin hikâyeleri burada devam ediyor, bu da serinin evrenine tutarlılık ve süreklilik katıyor. Like a Dragon serisinin özünde hep insan hikâyeleri vardı ve bu küçük etkileşimler, oyunun duygusal çekirdeğini oluşturmayı sürdürüyor.

Yan görevler, ana hikâyeyle de daha bağlantılı hissettiriyor çünkü çoğunun sonunda geminize yeni bir mürettebat üyesi katılıyor. Oyunda toplam 30 kişilik bir mürettebat oluşturabiliyorsunuz; bunların 10’u topçu ve diğerleri yakın dövüşçüler olarak görev yapıyor. Gemi yönetimi, mürettebatınızın rollerini belirlemek, motivasyonlarını yüksek tutmak için partiler düzenlemek, ziyafetler vermek ve hediyeler sunmak gibi çeşitli unsurları içeriyor. Ayrıca, geminizi farklı silahlarla donatabiliyor ve yükseltebiliyorsunuz. Ancak, tüm bu detaylara rağmen deniz savaşları nispeten sığ kalıyor.

Her savaşta temel olarak düşman gemilerinin yanında pozisyon alıp top ateşi açmak, ardından geri dönerek aynı işlemi tekrarlamak gerekiyor. Like a Dragon serisinin doğasına uygun olarak, zamanla daha çılgın silahlar edinmek mümkün hale geliyor. Lazer topları, köpekbalığı fırlatan makineli tüfekler ve diğer absürt silahlar savaşlara eğlenceli bir hava katıyor. Ancak, bu silahlar savaşın temel mekaniklerini değiştirmiyor; yalnızca daha hızlı ve gösterişli bir şekilde sonlanmasını sağlıyor.

Bu, deniz savaşlarının kötü olduğu anlamına gelmiyor, ancak yeterince derin olmadığı kesin. Bir düşman gemisine 180 derecelik bir süratle yaklaşmak ve onu mermilerle parçalamak ya da sürekli bir lazer ateşiyle yok etmek tatmin edici hissettiriyor. Fakat oyun ilerledikçe, bu savaşların birbirine benzer hale geldiğini fark etmek kaçınılmaz oluyor. Oyunun son üçte birlik kısmında bu monotonluk belirginleşiyor. Pirate Yakuza in Hawaii, oynanış süresini gereğinden fazla uzatmıyor, bu yüzden bu durum büyük bir sorun yaratmıyor. Ancak, geminizi savaşa hazırlamak, savaşların kendisinden daha fazla ilgi çekici hale geliyor.

Deniz savaşlarının dışında, Majima’nın klasik dövüş stilini koruduğu kara savaşları da önemli bir yer tutuyor. Oyun, Yakuza: Like a Dragon’un sıra tabanlı dövüş sistemini terk ederek eski tarz beat-'em-up mekaniklerine geri dönüyor. Ancak, geçmişteki kahramanlardan farklı olarak korsan Majima çok daha hızlı hareket ediyor ve bu da dövüşlere daha çılgın ve enerjik bir tempo kazandırıyor.

Majima’nın imzası hâline gelen Mad Dog stili, onun klasik Demonfire Dagger’ını ölümcül yakın dövüş kombinasyonlarıyla birleştiriyor. Yeni eklenen Sea Dog stili ise korsan temasına uygun olarak her elinde birer bıçak kullanmasını sağlıyor. Ayrıca menzilli saldırılar için çakmaklı tabanca ve düşmanlara doğru hızla hamle yapmasını sağlayan bir kanca da mevcut. Bunların yanı sıra, oyuna özgü yaratıcı Heat hareketleri de dövüşleri görsel ve mekanik olarak daha eğlenceli hâle getiriyor. Eğer seriyi daha çok eski tarz aksiyon-RPG oynanışıyla tanıyorsanız, savaşlar hem tanıdık hem de yenilikçi hissettirecek.

Honolulu’nun sokaklarında geçen dövüşler, Majima’nın eski tarz kavgacı ruhunu tatmin etmeye yetiyor. Ancak, oyunun en büyük farklılığı açık denizde de yakın dövüşe odaklanması. Düşman korsanlarla gemi güvertesinde yapılan kavgalar, adaları keşfederek değerli hazineleri bulma görevleriyle birleşiyor. Ayrıca, oyunun en büyük yan etkinliklerinden ikisi bu açık deniz keşiflerine doğrudan entegre ediliyor. Bunlardan biri, kötü şöhretli bir korsan çetesini çökertmek üzerine kuruluyken, diğeri ise oyuncuyu bir dizi gemi savaşına katılmaya zorlayan bir kolezyum formatında işleniyor.

Bu ikinci yan etkinlik, yeni bir bölge olan Mallantis’te geçiyor. Mallantis, korsanlar ve diğer suçlular için bir sığınağa dönüştürülmüş, neon ışıklarla süslenmiş eski bir gemi mezarlığı. Burası bir kumarhane, bar ve kolezyum içeriyor ve adeta bir deniz altı Vegas’ı gibi hissettiriyor. Burada geçen aktiviteler, ana hikâyeyle iç içe geçtiği için oyuna anlatısal bir derinlik katıyor. Oyunun serinin ana hat girişlerine kıyasla daha küçük ölçekli olmasına rağmen, oyuncuya keşfetmesi ve uğraşması için bolca içerik sunma konusundaki kararlılığı hissediliyor.

Ancak, teknik sorunlar oyunun en büyük eksisi olarak öne çıkıyor. Serideki her oyunu oynadım ve bu kadar çok teknik aksaklık yaşadığımı hatırlamıyorum. Pirate Yakuza in Hawaii, o kadar fazla çöktü ki sayısını unuttum. Bu hatalar, uzun bölümleri tekrar tekrar oynamak zorunda kalmama neden oldu. Daha da kötüsü, bazı kayıtlardan oyunu yeniden yüklediğimde, ekran tamamen siyah kalıyor ve sadece sesler ile kullanıcı arayüzü öğeleri görünüyordu. Steam’in oyun dosyalarını doğrulama aracı bu sorunu düzeltti, ancak kısa süre sonra tekrar meydana geldi. Umarım, bu tür hatalar lansman sonrasında yayımlanacak yamalarla düzeltilir.

Teknik aksaklıklar yalnızca çökme sorunlarıyla sınırlı değil. Oyunun kare hızı bazı yoğun sahnelerde belirgin şekilde düşüyor, özellikle de deniz savaşları sırasında gemi enkazları, patlamalar ve hava efektleri aynı anda ekranda belirdiğinde. Yüksek çözünürlükte oynamak isteyen oyuncular için bu performans dalgalanmaları rahatsız edici olabilir. PC sürümünde ayarları düşürerek veya FSR/DLSS gibi teknolojileri kullanarak bu sorunu bir nebze azaltmak mümkün, ancak konsol sürümlerinde bu seçenekler oldukça sınırlı. PlayStation 5 ve Xbox Series X'te oyun genellikle 60 FPS’yi hedefliyor, ancak yoğun savaşlarda 40 FPS civarına kadar düşebiliyor. Daha eski konsollarda veya düşük donanımlı PC’lerde performansın nasıl olduğu konusunda kesin konuşmak zor, ancak düşük sistemlerde oynayan oyuncuların daha fazla kare hızı düşüşü ve gecikme yaşayabileceğini tahmin etmek güç değil.

Bir başka büyük sorun ise bazı yan görevlerin bozulması. Oyunun bir noktasında bir korsan çetesini takip etmem gereken bir yan görevde, hedef NPC haritadan kayboldu ve oyun hiçbir şekilde ilerlememe izin vermedi. Görevi iptal edip tekrar başlatmak mümkün olmadığından, bir önceki kayda geri dönmek zorunda kaldım. Benzer bir sorun, bir karakterin diyalogları arasında takılıp kalmasına neden olan başka bir görevde de meydana geldi. Yine de, bu tür aksaklıkların yamalarla düzeltilme ihtimali yüksek.

Ancak, Pirate Yakuza in Hawaii’nin teknik eksikliklerine rağmen, sanatsal vizyonu oldukça güçlü. Honolulu, serinin en canlı ve renkli şehirlerinden biri olarak öne çıkıyor. Japonya’nın dar, karanlık sokaklarının aksine, burada geniş plajlar, güneşin altında parlayan okyanus ve hareketli gece hayatı var. Şehrin merkezinde büyük kumarhaneler, gece kulüpleri ve dövüş arenaları yer alırken, daha dış kesimlerde balıkçı kasabaları ve egzotik pazarlar bulunuyor. Oyun dünyası, keşfetmeye teşvik eden bolca detay içeriyor.

Ses tasarımı ve müzikler de atmosferin önemli bir parçası. Deniz savaşları sırasında kullanılan müzikler, epik korsan film müziklerinden ilham almış gibi hissettiriyor. Ancak Like a Dragon serisinin karakteristik caz ve funk melodileri de eksik değil. Bir sahnede, Majima’nın bir korsan barında çılgınca dans ettiğini görmek mümkün ve bu sahne, tam anlamıyla serinin eğlenceli ve absürt ruhunu yansıtıyor. Seslendirme konusunda ise yine üst düzey bir iş çıkarılmış. Majima’nın Japonca seslendirmesi efsanevi oyuncu Hidenari Ugaki tarafından yapılmaya devam ediyor ve karakterin deliliğini, karizmasını ve enerjisini mükemmel bir şekilde yansıtıyor. İngilizce seslendirme de gayet iyi, ancak Japonca orijinal seslendirme daha doğal bir his veriyor.

Hikâye anlatımı açısından, oyun serinin geleneksel melodramatik ve çılgın komedi tonunu harmanlamayı başarıyor. Majima’nın çılgın kişiliği nedeniyle hikâyenin her anında ilginç bir şeyler oluyor. Bir sahnede korkunç bir korsan lordu ile ciddi bir hesaplaşma yaşarken, bir sonraki sahnede tamamen alakasız bir şekilde plajda hindistan cevizi satmaya çalışıyor olabilir. Bu tür geçişler, Like a Dragon serisinin özünü oluşturan unsurlardan biri ve bu oyunda da başarıyla uygulanmış.

Son olarak, oyunun sonlarına doğru anlatının biraz aceleye geldiğini söylemek gerek. Hikâye, ana düşmana doğru ilerledikçe heyecan verici bir şekilde tırmanıyor, ancak final savaşları beklendiği kadar etkileyici değil. Oyun, büyük bir çatışma ve dramatik bir doruk noktasına ulaşıyor, ancak bazı karakterler aceleyle devre dışı bırakılıyor ve bazı yan hikâyeler yeterince tatmin edici bir şekilde sonlanmıyor. Bu, Pirate Yakuza in Hawaii’nin en büyük anlatısal eksiklerinden biri olarak öne çıkıyor.

Pirate Yakuza in Hawaii, serinin hayranlarını memnun edecek birçok unsura sahip: güçlü karakterler, harika mizah anlayışı, çılgın savaş mekanikleri ve keşfetmeye değer bir dünya. Ancak, deniz savaşlarının sığ kalması, bazı teknik aksaklıklar ve hikâyenin sonlarına doğru temponun biraz düşmesi oyunun genel deneyimini biraz zedeliyor. Buna rağmen, Majima gibi efsanevi bir karakterin korsan temalı bir macerada başrolde olması, başlı başına bu oyunu oynamak için yeterli bir sebep olabilir. Eğer Like a Dragon serisinin hayranıysanız veya absürt ama aynı zamanda derin bir hikâye arıyorsanız, Pirate Yakuza in Hawaii sizi kesinlikle eğlendirecek.